Tüm Haberler

Erim Erim Eriyesin Türküsünün Hikayesi

Erim Erim Eriyesin Türküsünün Hikayesi

1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu.

Buna Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması da eklenince Mahzuni’yi çok derinden yaralamış olan bu haksız infazları protesto için, “Erim Erim Eriyesin” türküsünü patlatır.

Ne demek o zaman başbakana böyle türkü yakmak. Hemen tutuklanır ve 10 buçuk ay cezaya çarptırılır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını protesto için, “Erim Erim eriyesin” diye bir türküden yargılanırken, Mahkeme Başkanı, “Erim’in plağının çalınmasını” istedi. Olayın ilginç yanına bak!

Bütün heyet, gazeteciler ve dinleyiciler herkes orada. Plağı koydular. Hakim, yargılamayı unutmuş, kalemi almış eline tempo tutuyor! Ben de güldüm tabii bu duruma. Gülünce hakim beni azarladı. Savcı da ona katıldı.

“Bak, mahkemeyle alay ediyor, gülüyor” dedi. Siz olsanız nasıl gülmezsiniz?

O zaman rahmetli Başbakan Nihat Erim’in ifadesi geldi.

– “Bir halk ozanı, Başbakan’ı sevmek mecburiyetinde değildir” gibi bir ifadede bulunuyordu. Erim şikayetçi olsaydı 4 yıl yerdim, şikayetçi olmadığı için 10 buçuk ay yattım.

***

Aşık Mahzuni’nin ömrü tutuklanmalar, hapisler, işkenceler ve yasaklar içerisinde geçmiştir. 12 Mart 1971 tarihinde yapılan askeri muhtıra sonucu, Süleyman Demirel hükümetinin devrilmesiyle yerine kurulan Başbakan Nihat Erim hükümeti Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idam eder. Mahzuni’nin bu dönemde söylediği; “Erim erim eriyesin/Sürüm sürüm sürünesin” türküsünden dolayı başı derde girer ve bu türküde dönemin Başbakanı Nihat Erim’i hedef aldığı gerekçesiyle Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından tutuklanır. Bu cezadan önce de “Yuh Yuh”, “Amerika Katil Katil” ve “Köyüm Köyüm” adlı türkülerden dolayı tutuklanmış ve hapis cezaları almış olan Mahzuni, 12 Mart süresince toplam iki yıla yakın tutuklu kalmış; 12 Mart’tan önce hakkında otuz beş mahkeme kararı çıkartılmıştır. Ozanın yaşadığı bu olaylar, onun hayatının ne kadar zorlu süreçlerden geçtiğini ortaya koymaktadır.

Sanatını icra ederken sürekli polis ve jandarma takibinde olan ve birçok konserinden sonra gözaltına alınan aşık; ülkenin emperyalist güçlerin hakimiyetine bırakılabileceği düşüncesinden dolayı tedirgin olmuştur. Ozana göre hapis hayatı son derece zordur ve kahredicidir. Hapis hayatı ve yasaklar hakkındaki duygularını ozan kendisiyle ilgili yapılan bir belgeselde şöyle ifade eder:

Hapislik kahrolası bir hayat tarzıdır, özgür bir insanın hiçbir zaman hapis yatmak için budalaca düşüncesi olamaz. Ancak başa geldiği zaman bundan kaçmak gibi bir ayıbı da olamaz. Her gün dipçikler altında ezilen Anadolu insanını, memleketi için canını veren gençlerin yediği idamları ve toprağımda dalgalanan yabancı bayrakları düşündüğümde kahroluyorum. Ve bu kahroluşum henüz bitmiş değil. Çünkü saydıklarımın çoğunu mahpusluğun dışında da tatmaktayım. Ülkem bana zaman zaman mahpus gibi geliyor.

Yasaklı bulunduğu yıllarda evi sık sık aranan Aşık Mahzuni’nin, arabasına bomba konulur. Ancak ozan ve ailesi, komşularının yardımıyla son anda yanmaktan kurtulur. Ayrıca 1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanan ozan, Ankara’da Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanır. 1970’li yılların ortalarında sekiz yıl süre ile sahnelere çıkışı, yurt dışına gitmesi yasaklanan ve bundan dolayı da sıkıntılı günler geçiren Mahzuni Şerif, geçimini ufak bir dükkanda plak satarak sağlamaya çalışır. “Sekiz yıl kadar ben yurt dışına gidemedim, sahnelere çıkamadım. Plak firmalarından aldığım avanslarla geçindim. Bir de küçük plakçı dükkanı açmıştım. Biraz da arazimiz vardı, işte buğdayla unla geçinip gidiyorduk” diyen ozanın bu durumu; yasaklı olmasından dolayı çekmiş olduğu maddi sıkıntıları gözler önüne serer.

1981-1982 yıllarında stüdyolarda gizli gizli plak dolduran ozanın bu plakları, ancak 1986 yılında uygulanan yasağın kalkmasıyla piyasaya sürülmüştür. Yasaklı olduğu için türkü söyleyemeyen ve bundan dolayı çok çok üzülen ozan, bu durumu; “canlı bir balığı tutun ve kumun üzerine atın o balık o denize nasıl bakıyorsa ben de türkülere öyle bakıyordum” benzetmesiyle ozanlığa ve sanatına ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyar.

***

Türküdeki “erim erim eriyesin” ifadesinin, Nihat Erim için yazıldığı gerekçesiyle Mahzuni on ay on beş gün hapis cezasına çarptırılır. Nihat Erim’in şikayette bulunmamasına rağmen bu cezayı alan Mahzuni Şerif, kendisi için çekilen bir belgeselde bu türküsü için şu açıklamaları yapar:

‘Ozanlık sanatı imajlar, imalar ve cinaslar sanatıdır. Bizde “sürüm sürüm sürünmek”, “hopur hopur hoplamak”, “çatır çatır çatlamak” gibi terimler vardır. Ben bir türküde “erim erim eriyesin” dedim. Bunu resmen Nihat Erim’e söyledi diye devlet taktı koluma zinciri’ der ve türküde direk Nihat Erim’i hedef almadığını ancak gençlerin asılmasına, vurulmasına da gönlünün razı olmadığını söyler.

Ozan hapishanede ünlü yönetmen ve oyuncu Yılmaz Güney ile yaşadığı bir anısını da yine aynı belgeselde şöyle anlatır:

Ben rahmetli Yılmaz Güney ağabeyin bulunduğu koğuştaydım. Aramızda çift çift bulaşık yıkama günlerimiz olurdu. Ben rahmetli Yılmaz ağabeyle düşmüştüm. Ben çatalları yıkayacaktım, kurulayacaktım; kendisi de kapları yıkayacaktı. O büyük insan, ‘Mahzuni Baba sen otur, sazını eline al, ben hepsini yıkarım’ dedi. O bulaşık yıkarken ben ‘Amerika katil katil’ türküsünü okuyordum.

Bir Cevap Yazın

Reklamlarla Destek Ol!