Tüm Haberler

Bir Gater Deve Tülü Beserek Türküsünün Hikayesi

Bir Gater Deve Tülü Beserek Türküsünün Hikayesi

XVI-XVII. yüzyıllarda Güney Anadolu’da yaylaya çıkan Türkmenlerin Karacayurt (Karcakürt) aşireti önceleri güneyde kışlarken, aşiretlerin obalara ayrılmasından sonra her yıl Kırşehir yöresinde kışlamaktadır. Sonbaharın, gelmesiyle aşiretler Urumeli dedikleri Orta Anadolu’ya göç hazırlıklarına başlamışlardır.

Ülger yıldızı doğup parlaklık kazanınca, başlarında yularları sıyrılan develere tekrar yular takılır. Oba Beyi’nin atı tımar edilir, eğeri vurulur, aşireti korumak maksadıyla kılıçlar bilenir, silâhlar temizlenir, yağlanır. Çobanlar çanlarını, takırdaklarını davarların boynundan çıkarır, toplar. Kadınlar, Türkmenlerin tek hörgüçlü Arap devesiyle çift hörgüçlü Orta Asya devesini çiftleştirerek ürettikleri daha çok yük taşıyan, yazın kuru ve sıcak, kışın soğuk ve yağışlı Anadolu iklimine oldukça dayanıklı develeri çullar. Kızlar mayaların ponçaklarını, zillerini çullara diker. Delikanlılar çadırların direklerini söker, kıl çadırları katlayıp develerin sırtına sarar. Obanın ozanı sazının tellerini gözden geçirir. El ıstarlarından rengarenk dokunmuş çuvallara yiyecekler doldurulur. Yol hazırlığı tamamlanınca taze gelinler zülüf keser ve yeni elbiselerini yükten çıkartıp giyerler. Genç kızlar ot boyasıyla al yeşile boyanmış iplerle topuğu döven beliklerinin çatmasını çatarlar. Başlarına sarı liralarla süslü lahurî feslerini giyerler. Aşiret bütün hazırlıkları tamamladıktan sonra oba beyinin buyruğuna hazır beklerler.

Saraycık’tan geçer Erciyes yolu
Dipsiz gölde biter şu İpar gülü
Sana derim sana Hamburun beli
Güzeller üstünden çekilip gelir

Oba beyi göç emrini vermeden önce, kışlağa varınca ilk evlenecek kızı katar başı seçer. Katarı çekecek olan deve, renk renk kilimler, halılar, terki bağları, ponçaklar ve püsküllerle bir gelin gibi süslenir. Gün doğmadan oba beyi göç emrini vermiştir. Hama’dan Rakka’dan başlayan göç, Toroslara gelindiğinde iyice sıklaşır. Erciyes ve Hasan Dağı eteklerinden iki koldan Kırşehir’e doğru yol alan aşiret ozanını bu sırada bir heyecan alır, sazını bağrına basan ozan dokunur sazın tellerine başlar söylemeye.

Türkmen ozanlarının en ünlülerinden olan Karacaoğlan, Karacayurt aşiretinin göçünü aşağıdaki dizelerde şöyle dile getirir:

Hama’dan ulanır Rakka’nın yolu
Aşar gelir yaylasından bir güzel
Halep diyarından geçin Beş Deli
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Güz geldi aşiret göçmeye başlar
Karayurt Türkmeni Urumda kışlar
Lahuri fes giyer simi zer saçlar
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Yedeğinde bir Puhur’u çekerek
Sayasının topuğuna basarak
Sevdiğine ela gözü kısarak
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Çukurova bayramlığın bağlamış
Balıklı’dan kekilini yağlamış
Sevdiğinden ayrı düşmüş ağlamış
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Boğum boğum ellerinin kınası
Bir çift turunç göğsündeki memesi
Mor belikler topuğuna değesi
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Nafak Pınarı’ndan Antep’in eli
Maraş’tan Toros’tan Kemnun beli
Varıp konacağın Malya’nın çölü
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Yayla yollarında göç katar katar
Ayranoz Gölü’nde kukkular öter
İner Erciyes’te kışlağa yeter
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Savat kemer takmış ince beline
Düşüvermiş Urumeli yoluna
Melendiz’den Hasan Dağı salına
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Karacoğlan bir güzelin derdinde
Tor balaban besler yiğit destinde
Köprücük’ten Kızılırmak üstünde
Aşar gelir yaylasından bir güzel

Türkmenlerin yayladan kışlağa göçünü anlatan türküler, Anadolu halkının belleğinde oldukça yaygındır. Yine ilk defa burada yayımladığımız bu konu hakkındaki ikinci türkünün mısraları şu dizelerden oluşmaktadır:

Bir gater deve tülü beserek
Çekip gider birim birim basarak
Gayet güzel amma boyu gısarak
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Çatanı ayrık da inciği uzun
Yaylamış yaylasın göçüyor güzün
Güvel guşu idi karalmış yazın
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Sırtına giyinmiş kutmudan şaya
Cemalin benzettim şu doğan aya
Zilifli ponçahlı bir tülü maya
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Çekmiş göçünü de göller sunası
Ekecik’ten ırmak gıyı sılası
Eline yakmış Hindistan’ın gınası
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Gınalı elinde devenin dizgini
Çektiği deve de hecin azgını
Terketmiş yaylayı gider güz günü
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Üğründe gidecek tozlu yolu var
Hayalde düşünde binbir hali var
Döşü yayla bir tutamcıh beli var
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Salınır öğrünür givrizli nazlı
Sevdiği oğlanın kolları bazlı
Gürüş koyun gözlü bülbül avazlı
Türkmen yaylasında bir gözel gördüm

Prof. Dr. Mehmet Eröz’ün “Yörükler” adlı değerli eserinde yayınladığı aşağıya aldığımız türkü, yukarıdaki türküyle benzeşmeler göstermektedir. Kozan’ın Aslanlı köyünden Avşar boyundan Âşık Ömer’den derlenen türkü:

Bir gater devede tülü beserek
Çekip gider birim birim basarak
Gayat gözel amma boyu gısarak
Sürün bir ağalar bir gözel gördüm

Seteni ayrık da inciği uzun
Yaylamış yaylasını da gidiyor güzün
Değer altının bin beşde yüzün
Sürün bir ağalar bir gözel gördüm

Sırtına keyinmiş süt mavı şaya
Cemalin benzettim şol doğan aya
Eşinden ayrılmış bir tülü maya
Eşin yok ki elden ele araya

Ha gafa burda da ha boyun şurda
Hoş golan da yetmiyor göbek de yerde
Dündaroğlu’nda şo giden evde
Sürün bir ağalar bir gözel gördüm

Pehlivanlı aşiretine ait kaleme alınan Osmanlıca cönkte bulunan iki şiir, yukarıdaki dörtlüklerle benzeşir. Bu şiirlerden biri, Ali adlı bir şaire aittir.

Kalktı göç eyledi paşalar beyler
Katarlanmış mayalar yozlaşıp gider
Altı Arap atlı tuğlu cidalar
Alayda torunlar söyleşip gider

Gine çalındı da davullar bazlar
Gine iniledi dereler düzler
Al yeşil giyinmiş gelinler kızlar
Hani yaylam deyü özleşip gider

Havayi de deli gönül havayi
Gün doğmadan şavkı tutmuş ovayı
Türkmen kızı katarlamış mayayı
Katarda mayalar yozlaşıp gider

***

Kelep kelep olmuş zülfün telleri
Ak gerdana döküp gider eğlenmez
Bilmem Pehlivanlı bilmem Beğdili
Bir kız göçün çekip gider eğlenmez

Kaldırmış göçünü yayladan yurttan
Boynuinceli’den beri Cerit’ten
Aslını sorarsan Karacakürt’ten
Uğrun uğrun bakıp gider eğlenmez

Sarı cepken giymiş sıktırma şaya
Yanına uydurmuş bir iki taya
Yedeğine almış bir katar maya
Hilal kaşın yıkıp gider eğlenmez

Hilal kaşın ela gözün süzerek
Yedi yerden ciğerciğim ezerek
Ak sayanın düğmelerin çözerek
Yavuklusundan kaçıp gider eğlenmez

Sanasın cennetten çıkmış bir huri
Tığ-i müstakimden uygun her yeri
Yüreğim başına bıraktı narı
Cayır cayır yakıp gider eğlenmez

Ali’m der ki usul boyu dal gibi
Ak gerdanda zülüfleri tel gibi
Bahçede açılmış gonca gül gibi
Burcu burcu kokup gider eğlenmez

Nevşehir, Avanos, Seydin köyünden 1919 yılında dünyaya gelen Aşık Şuayip Şahin, bir Türkmen ozanıdır. Kekik, yavşan kokulu yaylalara özlemini şu dizelerde dile getirir:

Kış yurdundan kervanları yüklenir
Kafileler birbirine eklenir
Türkmen kızı türlü libas giyinir
İncisin boynuna dizer yollarda

Seher vakti develeri çan döver
Kafile başları yüğrük at kovar
Uzun Yayla diye durmadan ever
Sakın size nazar değer yollarda

Şahini kolunda beyler ok atar
Göçten ayrılması ne kadar beter
Türkmen kızı elde ak maya yeder
Ufuklar seraba benzer yollarda

İnficar (fecir) vaktinde kuşlar dillenir
Herkes devesini sarar yollanır
Bad-ı saba zülüfünde tellenir
Genç gelinler kirmen büker yollarda

Sabah olur güneş doğar dağlara
Aşret düşmüş gider tozlu yollara
Bir çan sesi çöker o ovalara
Şahin destanını yazar yollarda

Bir Cevap Yazın

Reklamlarla Destek Ol!